TTSİS Başkanı Ahmet Hamdi TOPBAŞ: Pandemi Süreci, Yerli Üretimin Her Açıdan Ne Kadar Önemli Olduğunu Gösterdi
TTSİS Başkanı: Pandemi Süreci, Yerli Üretimin Her Açıdan Ne Kadar Önemli Olduğunu Gösterdi
Tekstilde kendi teknolojimize sahip olmamızın önemi üzerine değerlendirmelerde bulunan TTSİS Başkanı Ahmet Hamdi Topbaş, “Elbette küreselleşme diye bir gerçek var, elbette uluslararası işbirliklerimiz önemli, elbette uluslararası ticaret ve teknoloji ticareti çok kolaylaştı. Fakat yine de kendi teknolojimize, kendi tedarikçimize, kendi ekipmanımıza sahip olmanın konforu başka.” diyor.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 2020 yılı koronavirüs salgınının gölgesinde geçti. Birçok ülkede sanayi sektörü üretime ara verirken, Türkiye hem üretimine hem de ihracata devam etti. Özellikle tekstil alanında güvenilir bir tedarikçi olduğunu tüm dünyaya gösteren Türkiye’de, tekstil sektörü ekonominin lokomotiflerinden biri olduğunu kanıtladı.
Türkiye’de, tekstil sektörü ekonominin lokomotiflerinden biri olduğunu kanıtladı. Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası (TTSİS) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Hamdi Topbaş ile ‘TEMSAD Bülten’ için bir söyleşi gerçekleştirdik. Sektörle ilgili değerlendirmelerde bulunan Topbaş, tekstil ve hazır giyim sektörünün hem istihdam hem ihracat gelirleriyle ülke ekonomisine katkı sağlamaya devam ettiğini söyledi. Ayrıca tekstil sektörünün, başta sağlık çalışanları olmak üzere halkın ihtiyaç duyduğu maske ve diğer koruyucu ekipmanların sağlanmasında da kritik bir rol üstlendiğinin altını çizen Topbaş, “Sendikamızın her zaman savunduğu yerli üretimin her açıdan ne denli önemli olduğunun altını bir kez daha çizmek isterim.” dedi.
Ahmet Hamdi Topbaş ile röportajımıza 2020 yılı değerlendirmesiyle başlıyoruz. 2020 yılının dünya için kötü geçtiğini ancak 2021 yılından umutlu olduklarını dile getiren Topbaş şunları söylüyor. “2020 yılının dünyada hiç kimse için iyi geçtiği söylenemez herhalde. 2021’e ise umutla bakmaya çalışsak da, gerek pandeminin seyrinin gerek küresel siyasi gerginliklerin derinleşeceğine dair karamsar öngörüler de mevcut.
Fakat unutmamak gerekir ki; her krizden, her şerden öğrenecek bir şey çıkarmalıyız. Hem total imalat sektörü, hem kendi sektörümüz adına bizler bu salgından krizlere hazırlıklı olmanın, ayakta kalabilmek için alternatif planlar yapmanın, hızlı dönüşümler yapabilecek esnek ve çevik bir yapının önemini anladık. Salgının Çin’de baş göstermesiyle, önce tedarik krizi yaşadık. Bu bölgeden tedarik ettiğimiz hammaddemiz, boyamız, ipliğimiz, makinemiz sekteye uğradı. Bu da bize üretim için kullandığımız hammadde ve teçhizatta dışarıya bağımlı olmanın risklerini, yerli üretimin önemini açıkça gösterdi.
Bununla kalmadı, bir de sağlığımızı korumak için gerekli maske bulmakta zorlandık. Fakat sanayicimiz gerekli çevikliği göstererek hemen harekete geçti, hızlı yatırımlar yapıldı, mevcut fabrikaların dönüşümü gerçekleştirildi. Ve biz ihtiyacımız olan hemen hemen tüm hammadde ve ara malları üretecek kapasiteye kavuştuk; tüm dünyada maske ihraç eder konuma geldik
Rakamlarla bahsetmek gerekirse; biliyorsunuz tekstil ve hazır giyim sektörü, ülkemiz imalat sanayiinin gerek dış ticaret fazlası, gerek katma değer, gerek istihdam bakımından lokomotif sektörüdür. TİM verilerine göre; sektörümüzün ihracatı 2019’da 28.2 milyar Dolar iken, 2020’de sadece %4’lük bir düşüş ile 27 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ülkemizin toplam ihracatı ise % 6.3 azaldı. Oysa dünya geneline baktığımızda, DTÖ’ye göre küresel ticaret 2020’de bir önceki yıla göre % 9.2 küçüldü. Bu şartlar altında sektörümüzün ihracat performansı oldukça iyi bir düzeydedir.
İmalat endeksi açısından baktığımızda ise; salgının Avrupa bölgesine ulaşmasıyla yaşadığımız talep şoku ile Şubat-Nisan arasında dibi gören imalatımız; Mayıs ayından itibaren toparlanmaya geçmiş ve diğer imalat sanayimizin üzerinde bir toparlanma performansı göstermiştir.
Tekstil ve hazır giyim sanayiimiz, sosyal güvenlik sistemine kayıtlı 1 milyon 56 bin çalışanı ile ülke ekonomisinde en fazla istihdam sağlayan sektörlerden biri konumundadır. Ekim 2020 verileri ile imalat sanayiinde kayıtlı toplam 4 milyon 41 bin çalışan içerisinde tekstil ve hazır giyim istihdamının payı % 26’dır. Toplam istihdam içerisindeki payımız ise %7’dir. Yine pandeminin etkisiyle yıl içinde, özellikle Nisan ve Mayıs aylarında istihdamımızda bir dalgalanma olmuş, fakat Ekim 2020 itibariyle yakaladığımız rakam, geçen yılın Ekim ayının dahi %6 üzerindedir.
Sonuç olarak, 2020 yılına makro açıdan baktığımızda, herkes için hem bireysel hem iş açısından zor bir yıl olduğunu görmekle birlikte, tekstil ve hazır giyim sektörümüzün hem istihdam ve ihracat geliriyle ülke ekonomisine katkı sağlamaya devam ettiğini, hem de başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere halkımızın ihtiyaç duyduğu maske ve diğer koruyucu ekipmanı sağlamada kritik rol oynadığını gördük. Burada, Sendikamızın her zaman savunduğu yerli üretimin her açıdan ne denli önemli olduğunun altını bir kez daha çizmek isterim.”
“Türkiye, Dünyada En Büyük İmalat Kapasitesine Sahip Ülkeler Arasında”
Tekstil sanayisinde gerçekleşen yatırımlarda, makine tercihlerindeki yönelimler konusunda tespitlerini sorduğumuz Ahmet Hamdi Topbaş şu açıklamaları yapıyor. “Türk tekstil ve hazır giyim sanayii, entegre yapısı ile sanayinin tüm alt sektörlerinde üretim yapabilecek kurulu kapasiteye sahip. Makine yatırımları devam etmekte ve bu şekilde modern makine ve teçhizata sahip olma özelliğimizi korumaktayız.
Sendikamızın üyesi olduğu Uluslararası Tekstil Sanayicileri Federasyonu (ITMF) tarafından her sene yapılan Uluslararası Tekstil Makineleri Sevkiyat İstatistikleri çalışması sayesinde ülkemizin dünyadaki konumunu izleyebiliyoruz. ITMF istatistiklerine göre, kurulu kapasite açısından Türk tekstil sanayii dünyada en büyük imalat kapasitesine sahip ülkeler arasında yer almakta.
Kısa elyaf iplik sektöründe, Türkiye’de kurulu kapasite 7,8 milyon kısa elyaf iğ. Türkiye dünyada Çin, Hindistan, Bangladeş, Pakistan ve Endonezya’dan sonra 6. büyük kapasiteye sahip ülke. 10 yıl ve 10 yıldan daha yeni kısa elyaf iğ sayısı toplam kurulu kapasitenin %50’sini oluşturmakta.
Open-end iplik sektöründe, Türkiye’de kurulu kapasite 800 bin open-end rotor. Türkiye dünyada Çin ve Hindistan’ın ardından 3. büyük kapasiteye sahip ülke. 10 yıl ve 10 yıldan daha yeni open-end rotor sayısı toplam kurulu kapasitenin %35’ini oluşturuyor.
Dokuma sektöründe, Türkiye’de kurulu kapasite 49 bin mekiksiz tezgâh. Ülkemiz dünyada Çin, Hindistan, Tayland, Endonezya ve Rusya’nın ardından 6. büyük kapasiteye sahip ülke. 10 yıl ve 10 yıldan daha yeni mekiksiz tezgâh sayısı toplam kurulu kapasitenin %50’sini oluşturmakta. 2010-2019 yılları arasındaki son 10 yıllık dönemde ülkemizde toplam 24.478 mekiksiz dokuma tezgâhı yatırımı yapılmış, ağırlıklı olarak rapier ve projektil tezgahlar tercih edilmiş (18.923 rapier-projektil, 3.864 hava jetli ve 1.691 su jetli tezgah).
Aynı çalışma kapsamında; tekstil makineleri siparişlerinden trendleri de takip edebiliyoruz. Buna göre; düşük enerji ve su tüketiminin tekstil makine sanayii açısından önem düzeyi en yüksek trend olarak değerlendiriliyor. İkinci sırada ise üretim hattında esneklik sağlaması gelmektedir. Tekstil makine sanayiini ilgilendiren diğer güncel trendler ise yüksek otomasyon, üretim hızı ve finansman modellerine uygunluk olarak görülüyor.”
“Makine Geliştirme Süreçlerinde Sektörümüz Birlikte Hareket Etmeli”
Ahmet Hamdi Topbaş’a “Ülkemiz tekstil sanayisi ile tekstil makine üreticileri arasındaki etkileşimden bahseder misiniz ?” diye soruyoruz. Topbaş şu açıklamaları yapıyor: “Sendika olarak bulunduğumuz uluslararası ortamlarda her zaman gururla bahsettiğimiz bir husus vardır: Ülkemizin tekstil-hazır giyimde sahip olduğu “tarladan rafa” tam entegre değer zinciri. İşte bu sayede ülkemiz dünyanın altıncı, AB’nin üçüncü tedarikçisi konumundadır. Bununla kastımız; elyaftan ipliğe, kumaştan hazır giyime, boyadan terbiyeye her ürün ve işlemi yapacak kapasite ve yatırıma sahip olmamızdır. Buna tekstil makinelerindeki kabiliyetlerimiz de eklendiğinde tamamen üretimde kendi kendine yeten bir ülkeyiz.
Tekstil-hazır giyim üreticileri olarak bizler, değer zincirinde son tüketiciye daha yakın kesim olarak, tüketici trendlerini ve ihtiyaçlarını takip ederek, buna göre ürünlerini tasarlamak ve üretim süreçlerini revize etmek zorundayız. Günümüzün dijitalleşme, enerji verimliliği, sürdürülebilirlik trendlerini karşılayabilmek ve rekabet gücümüzü kaybetmemek için makine üreticimizle yakın temasta olmalı, ihtiyaçlarımızı anlatmalıyız ki; birlikte büyüyelim, birbirimizi besleyelim. Burada kendi sektörümüz adına bir öz eleştiri yapmak gerekirse; kendi makinecimizi yabancı fuarlarda tanımak yerine, yurtiçinde etkileşimimizi arttırmalı, gerektiğinde makine geliştirme süreçlerinde birlikte yer almalıyız.”
“Kendi Teknolojimize, Tedarikçimize Ve Ekipmanımıza Sahip Olmanın Konforu Başka”
Tekstilde kendi teknolojimize sahip olmamızın önemi üzerine değerlendirmelerde bulunan Topbaş şöyle devam ediyor: “Biliyorsunuz tekstil üretiminin tarihi neredeyse insanlık kadar eski. Tekstil, dünyada insanlar tarafından imal edilen ilk tüketim mallarının başında geliyor. Bu nedenle sanayinin gelişim tarihi dahi, yüzyıllar boyunca dokuma tezgâhlarında kullanılan teknolojiler üzerinden tanımlanmış. Aslında tekstilde üretim metotlarına bakıldığında, tarih boyunca çok ciddi bir değişim ve dönüşüme rastlamıyoruz. Ta ki içinde bulunduğumuz son 10-15 yıla kadar. Hayatımızı kökten değiştiren dijitalleşme ya da Endüstri 4.0 diye tanımladığımız süreç, tekstil üretimini tabi ki etkiledi. Artık ülkemizde de çok iyi örnekleri bulunan akıllı fabrikalardan bahsediyoruz. Üretim verilerini okuyan, yorumlayan ve birbiriyle konuşan yapay zekâya sahip makinelerden bahsediyoruz.
Küresel düzeyde rekabet edebilmek, müşterilerimizin taleplerini karşılayabilmek için bizlerin de bu yönde dönüşmemiz gerekiyor. Bunu yaparken de bize en yakın, bizi en iyi tanıyan, ihtiyaçlarımızı en iyi bilen teknoloji tedarikçileriyle çalışmak işimizi kolaylaştırıyor. Elbette küreselleşme diye bir gerçek var, elbette uluslararası işbirliklerimiz önemli, elbette uluslararası ticaret ve teknoloji ticareti çok kolaylaştı. Fakat yine de kendi teknolojimize, kendi tedarikçimize, kendi ekipmanımıza sahip olmanın konforu başka. Salgın döneminde -özellikle ilk zamanlarında- biliyorsunuz kargolar aksadı, evden çalışmaya adapte olmaya çalışırken iş ortaklarımızla iletişimimiz yavaşladı, fuarlar iptal oldu, seyahatler durdu. Tüm bunlar yeni teknolojilere erişimimizi de yavaşlattı. Hammaddede olduğu gibi, teknolojide de dışarı bağımlılığın risklerini görmüş olduk. Bu sebeple hammaddede, ara malda, makinede, teknolojide, hatta insan kaynaklarında yerliliğin önemini bir kez daha vurgulamak isterim.”